Mantıklı Bir İman

Sema ve Mahir, çok farklı inançlara sahip iki arkadaştı. Sema, Allah’ın dünyadaki her şeyi yaratan, Her Şeye Egemen bir Tanrı olduğuna inanıyordu. Mahir ise dinle alay edip, tüm dünyanın – kendisi de dahil – bir tesadüfle, biyolojik bir talihsizlik neticesinde meydana geldiğini düşünen sadık bir ateistti. “Allah’ın var olduğunu ve Kutsal Kitap’ın yalnızca bir çocuk masalı olmadığını nereden biliyorsun?” diye Mahir ona sık sık itiraz ediyordu. Sema ise ona “Allah vardır, çünkü Kutsal Kitap öyle diyor ve Kutsal Kitap’ın sözlerine güvenebilirsin, çünkü bunlar Allah’ın Sözü’dür” diye yanıt veriyordu. O zaman Mahir bu mantıksızlığa güler ve şöyle derdi, “Bu şöyle demek gibi, ‘Ben iyi bir işçiyim, çünkü Serhat öyle söylüyor. Şimdi Serhat’a nasıl güvenebiliriz? Çok basit: Sözlerinin doğruluğunu onaylayarak.’ ” Sema tarafından ortaya konan düz mantık kusurludur ve kimseyi Allah’ın var olduğuna ve Kutsal Kitap’ın doğru olduğuna ikna etmeyecektir. Yine de günümüzde çoğu kişinin Kutsal Kitap’a inancı için daha iyi bir kanıtı yoktur. Kutsal Kitap’ın geçerliliğine katkısı olacak güçlü bir kanıt var mıdır? İnsanlar Hıristiyan olurken zeka ve mantığı yok saymak mı gerekir?

Düş

Kutsal Kitap’ın geçerliliğini sınamanın bir yolu da kehanetlerine bakmaktır. Allah’ın iddialarından biri de, Kutsal Kitap aracılığıyla O’nun gelecekten haber vereceğidir (Yeşaya 46:9, 10). Daniel kitabında kadim Babil’in tarihi kayıtlarını araştırmamız, Kutsal Kitap’ın doğruluğu sorusuna yanıt vermemize yardımcı olur. Burada sadece Kutsal Kitap’ta değil, diğer tarihi kayıtlarda da geçen, Nebukadnessar adında hükümdar olan bir kral vardır. Bir gece canını sıkan bir düş gördü. Ancak uyandığında düşü hatırlayamıyordu – sadece üzüntüyle sarsıldığını hatırlayabiliyordu. Hemen bilge adamlarını huzuruna çağırttı ve onlara hem düşünü hem de yorumunu kendisine söylemelerini buyurdu. Bilgeler bu talep karşısında şaşkına dönmüşlerdi. Şöyle söylediler, “Yeryüzünde senin bu isteğini yerine getirecek tek kişi yoktur…” (Daniel 2:10-11). Kral ise bunun üzerine çılgına döndü ve Babil’deki bütün bilge adamların öldürülmesini emretti (Daniel 2:12). İşte tam bu esnada sahneye Daniel adında İbrani bir adam çıkmaktadır. Daniel daha delikanlı iken esir olarak Babil’e getirilmişti. Daniel Allah’a inanan biriydi. Kralın muhafız birliği komutanı Aryok, Daniel’e fermanı ilettiğinde, Daniel krala gitti ve düşü ve yorumunu söylemesi için zaman istedi. Kral da bu teklifi kabul etti. Daniel evine döndü ve içtenlikle Allah’tan bilgelik vermesini rica etti. Allah da onun bu yakarışını yanıtladı ve, “Gece giz bir görümde Daniel’e açıklandı” (Daniel 2:19).

Tarihteki Büyük Heykel


Ertesi sabah Daniel, kral huzuruna çıkar ve ona düşünü açıklar. Kral büyük bir heykel görmüştür. Beş farklı bölümden meydana gelmektedir. Başı saf altından, göğsüyle kolları gümüşten, karnıyla kalçaları tunçtan, bacakları demirden, ayaklarının bir kesimi demirden, bir kesimi kildendi. Sonra aniden büyük bir kaya heykele çarptı ve onu öyle bir parçaladı ki, rüzgarın dağıttığı saman çöpü gibi unufak oldu. (Daniel 2:31-35). Bunun ardından Daniel krala düşünün gelecekteki ulusların kâhince kronolojisini sergilediğini anlattı. Tarih kitaplarına danışarak burada kehaneti yapılan her krallığı saptayabiliriz. Altından baş Babil’i simgeliyordu. Gümüş, Med-Persleri; tunç ise Grekleri simgelemekteydi. Demirden bacaklar Roma’yı temsil etmekteydi. Kille karışık demirden ayaklar ve ayak parmakları Roma’nın bölünmüş iktidarını simgelemekteydi, kısmen zayıf kısmen güçlü. Tıpkı demirin kille karışmaması gibi, bu uluslar da birbirlerine bağlı kalamayacaklardı. Heykeli parçalayan büyük kaya ise Allah’ın krallığını simgeliyordu. “Ve… Göklerin Tanrısı hiç yıkılmayacak, başka halkın eline geçmeyecek bir krallık kuracak. Bu krallık önceki krallıkları ezip yok edecek, kendisiyse sonsuza dek sürecek” (Daniel 2:38-44).
Düşün Gerçekleşmesi
Farklı türden metallerle temsil edilen bu krallık kehanetlerinin her biri, şaşmaz bir kesinlikle gerçekleşmiştir. İlk krallık olan Babil, İ.Ö 605’den 539 yılına kadar egemenlik sürmüştür. Med-Pers ulusu, İ.Ö 539’dan 331’e kadar hüküm sürmüştür. Bir sonraki imparatorluk olan Grekler İ.Ö 331’den 168’e kadar hakim olmuşlardır. Roma’nın demirden iktidarı İ.Ö 168’den İ.S 476’ya dek hüküm sürmüştür. Birçok küçük krallığa bölünen son krallık ise Roma’nın parçalanmış iktidarını, yani halâ günümüze dek ayrı kalan Avrupa’nın modern uluslarını temsil etmektedir. Kutsal Kitap, tüm bu beş krallık ve hangi zamanda ortaya çıkacakları konusunda yüzde yüz doğru çıkmıştır!

Daha Kesin Kanıt

Şüpheciler, Daniel’in kehanetlerinin sahte olduğunu, kitabının da tarihte çok sonraları yazıldığını öne sürmektedirler. Eğer bu doğru olsaydı, Daniel’den sekiz bölüm içeren ve en eskisi İ.Ö 125 yılına ait olan Ölüdeniz Tomarları (ki zaten daha önceki sürümün bir kopyasıdır), bu peygamberliğin, Roma’nın modern Avrupa uluslarına bölünmeden yüzyıllar önce yazıldığını göstermektedir. Bu peygamberlik, Kutsal Kitap’ın esinlemesini kanıtlayan yüzlerce örnekten sadece birisidir. Diğer sağlam bir örnekise, Daniel dokuzuncu bölümde bizlere yüzyıllarca yıl önceden Mesih’in vaftizinin ve ölümünün önbildirildiği ayetlerde görülmektedir. Doğrusu, Kutsal Kitap’taki peygamberliklerde sahip olduğumuz bunca geçerli kanıtı araştırdıktan sonra, Allah’a ve Kutsal Kitap’a tamamen güvenilebileceği sonucunu çıkarabiliriz! Daniel ikinci bölüm, mantıklı bir imanın temellerine sahip olmamızı sağlayan bu önbildirilerin ne kadar gerçek ve kesin olduğunu göstermektedir. Kutsal Kitap, Allah’ın esinlenmiş sözüdür ve her şartta kılavuzumuz olarak güvenilebilir.
Ancak bunun sadece bilgiden ibaret olduğuna inanmak, onu bir bilgi haline getirir. Yalnızca inanmanın yaşamlarımız üzerinde kurtarıcı bir gücü yoktur. Sadece Kutsal Kitap’a inanmak değil, aynı zamanda onun bizleri değiştirmesine de izin vermemiz ebedi önem taşır. Kutsal Kitap der ki “cinler bile buna inanıyor ve titriyorlar!” (Yakup 2:19). Eğer izin verirsek, Allah yaşamımızı alıp, bunu güzel bir şeye dönüştürecektir. İzin verecek misin?